Doğa ve İnsan

Önce düşüneceksiniz, sonra oturup değerlendirecek ve karar vereceksiniz;  "Benim dağlara karşı duyduğum bu sevdanın özünde yatan sebep nedir, neden Dağ ve doğa yürüyüşlerine katılmak istiyorum, kendimi orada huzurlu...

Başlatan: Maui - Güncelleme: 10 Şubat 2021, 22:00:59 - Gösterim: 1,083

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Doğa ve İnsan


Önce düşüneceksiniz, sonra oturup değerlendirecek ve karar vereceksiniz;  "Benim dağlara karşı duyduğum bu sevdanın özünde yatan sebep nedir, neden Dağ ve doğa yürüyüşlerine katılmak istiyorum, kendimi orada huzurlu hissetmeme sebep olan nedir ?" diye. Amacınız sadece spor yapmaksa eğer, bunu evinizin bahçesinde, parklarda veya şehre en yakın uygun alanlarda da yapabilmek fırsatı her zaman varken, neden  şehirlerden uzaklaşır, olmadık risklerin içine atarız kendimizi; neden dağ, dere tepe demeden en zor patikalarda yol almak hoşumuza gider acaba?
 
Sorulara verilen her yanıt kişiden kişiye değişse de, doğanın en gözde ziyaretgâhları arasında yer alan dağların insan hayatındaki yeri tartışmasız farklıdır hep... Aracımıza atlayıp en yakın göl kıyısında veya yemyeşil çayırlarla kaplı ormanlık alanlara yakın yerlerde kamp kurmak şansımız varken neden hep ulaşılması zor, uzak yerleri tercih ederiz acaba çadırımızı kurmak için?
 
Ünlü düşünür Konfüçyüs der ki, dağlarla nehirleri kıyasladığı bir sohbetinde; "Nehirler, insan yaşamında hareketliliği ve değişimi simgeler, akıp durmaları sürekli değişimleri sebebiyle ürkütücü halleri vardır... Ne zaman ne yapacaklarını  kestirmek zordur; Halbu ki dağlar öylemi, onlar hep istikrar ve kalıcılığın sembolüdürler, bir de dostluğun..."
 
 
İnsanların ilk çağlardan beri güvenli yaşam alanları olarak hep dağlık arazileri seçmesi ve onların eteklerine yerleşkeler kurmasının sebebi dağa duyulan saygı ve güvenin bir işareti midir acaba? Nehre giren bir insana nehrin nasıl davranacağını bilen var mıdır? Ya da nehre ayağını soktuğu anda kendisini nelerin beklediğini bilir mi ola ki insan? Hâlbuki  dağlar öyle mi? Onca tehlike ve riski barındırsa da içinde, bağrına adım atan herkese, önceden işaretler vererek tehlikelerine karsı uyarması, dağların insan ile kurduğu  samimi ve içten bağın bir işareti olabilir mi? Bulutlarının hareketliliği, rüzgârının saçlarımızı okşamayı bırakıp yüzümüze şamar gibi inişi bir uyarı mıdır; ya da ardı ardına çakan şimşekleriyle, daldığımız hayallerden bizi uyandırma davranışı mı gösterirler... Yoksa dağ başlarının o çıldırtan gök gürültüleri, dağın insana bir seslenişi midir  "kendini koru artık! " diyen...
 
Dağ ve insan arasındaki bu yakın ilişki, İnsanoğlunun dağa duyduğu saygının da gelişmesine imkân yaratmış ve genlerine işlemiş olabilir mi?  Acaba insan, dağa duyduğu saygının bir dışa vurumu, şükran duygularının ifadesi  olarak mı gider dağlara, yoksa öylesine bir spor olsun diye mi  ? Kesin olarak bilen var mı?
 
Berrak akan tertemiz sularıyla çağıldayıp duran dereleri, yemyeşil çayırları, bol oksijen üreterek ciğerlerimizi şenlendiren ormanları ve daha bin bir farklı güzelliği bağrında yaşatan dağları sürekli olarak ziyaret etmemizin özünde bana kalırsa ona tapınma, adeta bir türbe gibi ona teşekkür sunma içgüdüsü de var içimizde... "Siz bu dağlara neden gelip gidersiniz" diye merakından soran bir adama söylenen o meşhur sözü birçoğumuz hatırlar; onlar bize gelemediği için biz onlara geliyoruz amca..." diyen... Siz bakmayın Anadolu Halk ozanlarının dağlar üzerine yazdığı türkülere ve onların dağlar ile girdikleri mücadelenin hikâyelerine.  "Dağlar seni delik deşik delerimle..." başlayan başkaldırıların, kısa bir süre sonra "Yol ver dağlar gideyim... "  türü yakarışlara nasıl döndüğünü yaşayan bilir. Kıssadan hisse derim ki; dağ ile yarışmak olmaz, dağa girmenin onun koynunda güvenli barınmanın ana koşulu, onun yüceliğine saygı duymakla başlar. Onun doruklarına tırmanabilsek dahi onun önündeki aciz halimizi bilmek, o bilinç ile davranarak onunla uyumlu bir şekilde bağrında yol almak gerek, ulaştığımız en uç noktasına varmayı bir başarı ve fetih olarak görmek onu küçümsemek hataların ve yanlışların en büyüğüdür ki, dağların taş bağırları o insanların mezarlarıyla doludur...
 
Yeşil çayırlar ve çiçekli düzlüklerle mavi gök arasındaki ateşli aşkın ürünü olan, pamuksu beyaz bulutların bağrından fışkıran yağmurların, yüksek dorukların beyaz gelinliği sayılan karların, dağların bir hiddet sembolü olan doluların neyi temizlemek için bunca çaba içerisinde akıp durduklarını; öfke kusan anların ürünü olan şimşek ve yıldırımların kimlerin aklını başlarına devşirmeye davet sinyali olduğunu düşünerek doğaya ve dağa adım atmak gerek bence. Dağların bize sunduğu renkli görüntülerin, insanı çıldırtan güzellikteki manzaraların en hatırı sayılır müşterisidir insan. İşte bu ruh halidir ki, tarih boyunca insan cennet bahçelerini keşfetmek için bir yerden bir yere gezer durur, el değmemiş ayak basmamış yerleri bulmak adına... Ancak bulduklarını paylaşmak yerine, sadece kendisine sunulmuş gibi sahiplenmek, düzenleme adına kırmak, koparmak, kesmek, yakmak, vurup öldürmek ne kadar acımasızsa; olan biten olumsuzluklara kayıtsız kalmak ve sadece seyretmek, hatta bundan keyif almak da insanım diyene yakışmayan tuhaf ama bir o kadar da gaddarlık kokan bir ruh halidir. Bu nedenle derim ki; dağlara adım attığınız anda gözleriniz sadece onun size sunduğu görsel güzellikleri görmekle kalmasın, ona zarar veren, onu üç beş kuruşluk kazanç umuduyla yok etme girişimleri sergileyen onun bağrını hançerleyen keyfilikleri de görün ve takipçisi olun.
 
Her Pazar doğa yürüyüşü veya dağa gitmek için yola çıkanların bilmesi gereken önemli bir ayrıntı vardır ki, eğer bu gidişler bir şükran duygusu ifadesi veya bir saygı sunumu ise; bu ziyaretlerin ruhsal ve bedensel bir hazırlık safhası da olmalı değil mi ?... En basit bir ziyarete bile giderken hazırlık yapan bizler, dağlara giderken de kendi bedenimizi ve ruhumuzu bu gidişe hazırlamaktan geri durmamalıyız. Dağa ayak basmadan önce şehir alışkanlıklarımızdan kurtulmayı başarabilmeli, sadece içinde bulunulan duruma odaklanarak, ego, hırs, aşırı güven gibi insansı yanlarımızı kontrol altında tutabilmeli hatta yok sayabilmeyi de becerebilmeliyiz.
 
Vahşi doğa koşulları altında dağların koynunda olmak insana inanılmaz bir deneyim kazandırırken, sıradan insanlar kategorisinden de sıyrılmanıza fırsat tanır. Zor koşullar altında ve dağda birlikte olduğunuz insanlara bakışınız değişirken, yardımlaşma ve yakınlaşma çok daha kolay olabilmektedir. Doğa sporlarının en az risk içeren bir dalı olan Dağ ve doğa yürüyüşlerinin insan ilişkilerine, ruhsal ve bedensel gelişimine sağladığı olumlu yansımanın inkâr edilemez bir göstergesidir bu aynı zamanda... Dağların sizi uyarmaya başladığı olumsuz hava koşullarında yapılan doğa yürüyüşleri esnasında dikkat edilmesi gereken en önemli şey ise, olumsuzluklara inatla direnmek yerine vazgeçmeyi bilmek, kötü koşullara hem psikolojik hem de donanım olarak hazır gelmektir...
Yağışlı havalarda giysilerinizi özenle seçerken yedeklerinin de sırt çantanız içinde poşetler içinde korunaklı olarak bulunmasına daha çok dikkat etmelisiniz... Terli ve ıslak bir vücut en ufak bir esintide üşüme katsayınızı üst seviyelere taşıyacaktır. Bu nedenle iç giysilerinizi ıslaklığı hissettirmeyecek olan termal giysilerden seçerek tercih etmelisiniz... Termal iç giysiniz yoksa en az üç takım yedek iç giysiyi çantanızda ve poşetlere sarılı olarak bulundurmanız önerilir. Orta katman giysi olarak ise ince bir polar tercih edebilirsiniz. Küçük ve büyük molalarda rüzgârdan etkilenmemek için hafif bir rüzgârlık montu çantanızda bulundurabilirsiniz... Alt giysi yani pantolon olarak kadife, keten veya kot pantolon ile kesinlikle Dağ ve doğa yürüyüşüne gelmeyiniz... Çünkü en ufak bir ıslaklık veya rüzgârda bu giysiler sizi korumadığı gibi, ıslanmayla birlikte ağırlaşarak taşımanız için ilave yük edinmiş olursunuz. Polar alt veya sentetik tür çabuk kuruyan pantolonları tercih ediniz...
 
Dağlarda gün boyu hem sizi hem de yükünüzü taşıyacak olan ayaklarınızı korumak ve onlara iyi bakmak birinci göreviniz olmalı. Ayakkabılarınızın su geçirmez olması birinci koşul ama ayakkabınızın tabanının bastığınız yeri hissetmeyecek kadar kalın altlıklı, kaymayı önleyecek kadar tırnaklı ve yeteri kadar sertlik derecesinde olması çok daha önemlidir.
 
Ayakkabılarınızın bir numara büyük olması gün boyu yorgunluktan şişen ayaklarınızın ayakkabı içinde rahatsız olmadan günü tamamlamasına yardımcı olacaktır. Ayakkabıdan söz açılmışken bileğinizi kavrayacak kadar boğazlıklı olan modelleri tercih etmeniz, bilek dönmesi ve burkulmaların da önüne geçecektir. Dağlardaki seyahatleriniz esnasında mevsim ne olursa olsun eldiven, bere, poşu gibi küçük aksesuarları çantanızdan eksik etmeyiniz. Çantanızdan yaz- kış eksik etmemeniz gereken diğer bir aksesuar ise panço türü bir yağmurluk olacaktır.
 
Yukarıda anlatmaya gayret ettiğimiz dağa gidiş gelişlerin felsefesi ve değinmeye özen gösterdiğimiz hayati önemdeki eşyalarınızı çantanıza yerleştirdikten sonra keyifli bir Dağ ve doğa yürüyüşüne güven içinde çıkmak için hazırsınız demektir. Bundan sonra yapmanız gereken ise sadece dağda birlikte olacağınız ekip veya insanları doğru seçmek olacaktır ki, bu da yukarıda sıralanan bilgiler kadar, hatta daha fazla önem arz eder. Dağlarda birlikte olmaya karar verdiğiniz ekip ve arkadaş grubunun oluşturulması ayrı bir yazı ve söyleşi konusudur.
 
 Zeynel AYDIN
 Patikatrek Doğa Sporları Eğitim Merkezi
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Benzer Konular (5)

Clicky