ForumSever Üye Günlüğü
Pages: 123
Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 28 Aralık 2022, 01:20:14
Alıntı yapılan: Banemin - 27 Aralık 2022, 12:20:01Randevulu hobi? 

Balta ile taşı denk getirmişim bu paylaşımda ama "Fala inanma falsız da kalma" düsturu ile yırtarım belki, belki. :D

Teşekkürler yorumun için Asrevya. :rose:
Rica ederim.:)
Kahve falı olduğunu yazmamışım.:)
Biraz rüya analizi de yapılır.
Metafizik olsun da Tarot hariç sözüm olur.
E bir gün için kahvenizi de atın fincanın ve tabağın resmini. Yorumlayayım çalı dibinden çıkıp.:)

Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 28 Aralık 2022, 08:39:27
Valla kahveyi bilmem ama bir yazımın altına benle ilgili bir yorum yapmıştın, o yorum/falda söylediklerin yetti bana. Önüne bir de kahve falını koyarsam bütün seceremi dökersin gibi geliyor bana @Asrevya.
Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 08 Ocak 2023, 10:05:54
Nostalji yazasım geldi. Ya da eskiden başlayıp yeniye çemkiresim. Veya tam tersi...

Bir şeyim geldi işte. Yazayım da sonra karar veririm neyin geldiğine...

Bir giriş bulmam lazım şimdi. Dört duvar konu olmaz. Bir kapı gerekli, içeri girsem dayar-döşerim nasıl olsa ...

Gün boyu organize sanayi sitelerinde gezdim. Hele biri vardı ki, bir zamanlar (Hangi zaman olduğunu söylemem) topraktan fışkıran kaynaklar, çok güzel korular olan bir yerde kurulmuştu. Piknik için bütün köy toplanır oraya gider, o korularda, o kaynaklardan buz gibi sular içerek serinler neşe içinde geçen bir günün tatlı yorgunluğuyla dönerdik evlerimize.

Bugün de yorgun döndüm ama tatlı kısmı uymadı işte... Uydurasım var, yaşanacak yerleri katledenlere...

Yaşam denen yolculukta adını "Hayal kırıklığı" koyduğumuz bir çok parça bırakırız yol kenarlarına. Bunu da bugün bıraktım kenara işte. Her kuşağın hayatından koparılıp alınan parçalar olmuştur ve olacaktır. Hani bazen geyiğe sarıp eski tatlardan, üzerinde bir parmak kaymak olan yoğurtların, sarıkızdan taze sağılmış ve içine su koymayı o zamanlar uyanıklık saymayan saflardan aldığımız sütün tadından vs. vs. vs. dem vururuz.

Bu kaybolanlar değildir aslında hayal kırıklıklarımız.

O içine doğduğumuz dünya, o dünyaya bizden önce doğmuşlar sayesinde güzeldi. Bütün gün birbirini yesede en küçük bir sıkıntıda birbirlerinin yardımına koşan anneler, akşam işten dönerken ellerinde kese kağıtlarıyla mahalleye giren babalar, sokakta zırlamaya başladın mı nedenini soran abiler, seni teselli etmeye çalışan ablalar, yağlı ekmeğini paylaşan arkadaşlar... Saymamayım bitmez...

Yokluğu, varlığı, acıyı, sevinci kısaca hayatı paylaşan insanlar... Kırılan hayaller, aslında bunlar olmalı.

Kıranlara giydiresim var...

Nostalji yapılınca genelde giydirilenler zamaneler oluyor.

Kuralın dışına çıkacağım biraz. Çıktım...

Nasıl örnek olduk çocuklarımıza? Önlerine nasıl manzara koyduk?

Paran kadar konuşup, hükmedebileceğini, paranın sayesinde karşındakine (rakım olarak ölçemem ama) cüzdanının şişkinliği kadar yüksekten bakabileceğini, Okul taksidini yatırırken kimlerden daha farklı olduğunu, özel arabamızda kırmızı ışıkta durunca camdan içeri mendil satmak için uzanan çocuklara "hastir" çekerken aslonanın ne olduğuna karar vermediler mi?

Sürekli Avrupayı, Amerikayı yani batıyı örnek verirken, bu ülkenin yaşanılmayacak yer olduğunu dilimize dolarken onların yüzlerini batıya çevirip kıçlarının doğuda kalmasına biz neden olmadık mı?

Şimdi ise kulaklarına takılmış küpelere, envayi çesit kesilmiş saç modellerine, giyimlerine, tavırlarına ne bileyim işte gözlerinin üzerinde ki kaşlarına bile bakıp bakıp dövünenleri anlayamıyorum...

Ulan! Adresi gösteren bizdik işte. Onlarda o adreste bu kadar bir yer bulabildiler kendilerine. Kafalarını ve içindekileri aldı batı ve rahatça kazıklayabilmek için kıçlarını doğuda bıraktı.

Zamanenin ne günahı var?

Önlerine konulan yemek ve gördükleri manzara bu. Bize "Adam bu" diye sunulanlara saygı duyduk. Cezaevlerine kapatılanlara kafa yormadık. Gördüğümüz haksızlıklara "tek başıma ne yapabilirim ki" deyip kafamızı çevirdik. Surat asan astımıza fırçayı kayarken, suratı asık üstümüze "canınızı sıkan birşey mi var efendim. Yapabileceğim birşey var mı?" yalakalığını yaparken neyin örneği olduk?

Yine de zamanelerde kabahat. Geleceğinize sahip çıkın ya!

Biz, eve kese kağıdıyla dönen babaların onurunu, evde saçını süpürge edip çırpınan ve ömürlerini harcayan annelerin fedekarlığını, mahallede peşimizde dolaşan abilerin ablaların sevgisini, ekmeğini paylaşan arkadaşların dostluğunu yitirdik...

Sizler kaybetmeyin...



Biz ise, yine de pisliğe bulanmış Dünyanın sorumluluğundan kaçmak için...



Vuralım zamanelere...



(sahi benim neyim gelmişti ya!)


**Banemin**
Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 08 Ocak 2023, 21:52:37
Anılara vefa, objektif bir değerlendirme, yitip giden güzelliklerin hüznü.
O kadar manidar ve berrak bir sunuş ki hisse sunarken düşünmeye de sevk ediyor.
Umarım nice güzellikleri o yalın halleriyle yitmeden, kirlenmeden yaşatabilen vicdanlar çoğalsın.
Kaleminize, bilincinize, vicdanınıza şükranlar. :rose:

Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 11 Ocak 2023, 10:57:37
@Kerem ve @Asrevya "Yürümeliyim" adlı "ŞEY" 'i paylaştığım konuda mevzu kitaba gelmişti bir şekilde ve orada cevap vermeye çalışmıştım ama sanki geçiştirmişim gibi hissettim. :/ Bu nedenle, alttaki yazıyı bana sorulan bir soruya cevap olarak yazmıştım yıllar yıllar önce ve onu bu başlık altında da paylaşmak istedim.

*****

Hep "dibinenot" yapardım ama bu sefer tersliğim üzerimde...



ÜstüneNot;

Ben yarına kalmak adına yazmıyorum. Bu Dünyada aşk, sevgi, saygı, kardeşlik vb. güzel sıfatları olan ne varsa bunu hemen şimdi görebilmek için yazıyorum...

"Burada değilse nerede, şuan da değilse ne zaman"...

Sonraya bırakılmış işlerden nefret eden biriyim. Çokça bıraktığım için kendimden de nefret ederim...

**************************************************



Ilk basladigimda daha kücüktüm. Magara duvarlarinin üst taraflarini kullanamasamda, altlara ufak tefek seyler yazardim. Tabi o zamanlar nerede böyle latin alfabesi... Ecik bücük seylerle meram anlatmanin zorluklarini cok yasadim ilk zamanlar.
Resmim yazim kadar iyi olmadigi icin bazen cizdigim bogalari, inek olarak algilayan ve bunda kendine yönlendirilmis bir ima algilayan bizim kabile reisinden cok dayak yemisligim oldu.

Ama benim yükselis devrim Orhun Kitabelerinde baslar. Sokakta oyundan dönünce anneme sordugum soru dönüm noktasi oldu.
Mahalledeki diger veletlerden duymustum ve inanamamistim. Eve girer girmez anneme "Alper tunga öldümü" diye sordum ve geriside geldi zaten. Hala ilk yazili eser olarak anilmasini ben istemedim ama sagolsunlar öyle ilan ettiler.

Gerci taslara oyma yapma isi zor oluyordu ama tam alistim derken, bu seferde Papirüsleri cikardilar. Üzerine "tüy"den yazilar yazmak pek isime gelmedi ilk zamanlar.
Borumu, arkamdan Banemin tüyden, kildan islerle ugrasiyor dedirtmemek icin direndim Papirüslere. Ne yapacaksin iste zaman insana uymuyor hic bir tarihte ve ben mecburen zamana uydum.

O siralarda Mezapotamyada didisen iki devlet, akillari baslarina gelince didismekten vazgecmisti. Gelin bunu yazili yapalim diyince hiyarin biri, bana Misir yolu gözüktü. Kades baris anlasmasini tüye (Kalem hala yoktu) alan kiside bendim.

Zaman cabuk geciyordu ama ben hep yaziyordum. Yakin tarihlerde birde mors alfabesi cikarttilar basima. Ögrenmesem hem bana, hemde tarihe ayip olur düsüncesiyle daldim bu mors isine. Uzunca bir süre telgrafBanemin olarak anildim.

Adliye önlerinde arzu halcilikten tutunda, bakkal defterlerini islemeye kadar her konuda yazdim. Eserlerim hala baki.

Ama en cokta su cep telefonlarinin yayginlasmasindan sonra kil olmaya basladim yazmaya. Sms yazmaktan inanin bas parmagim öyle gelistiki, yaninda orta parmagim devede ki kulagi andiriyor.

Hele chat isleride yayilinca bizim yazma isi sadece kisaltmalardan ibaret olmaya basladi. Bu konu hakkinda fazla yazmaya gerek yok. Cogunuz zaten bu yazisma cocuklarisiniz.

Gelelim bana ve min´e. Yani Banemin'e.

O burada yazmaya basladi. Üyelik tarihine bakarsaniz tarihi hakkinda kesin bir hükme varirsiniz.

Baneminin, Bana kismina gelince.


Yazmayi seviyorum ama oturupta benden birseyler kalsin diye düsünmedim hic ve düsünmek gibi bir aptalligada tasallut etmem. Haddimi bilirim yani.

Sadece yaziyorum. Ne bir edebi kaygi, ne bir kendini anlatabilme derdi tasimadan yaziyorum.

Herhalde hosunuza gidiyor ki buraya kadar okudunuz.

Bu benim de hosuma gitti.


********************************************



Ahanda Dibinedenot; Bu yazının yazıldığı klavye Alamancının birine aitti. Düzeltmedim...
Baneminin Bit Pazarı... By: Kerem Date: 11 Ocak 2023, 11:54:51
Yazının tarihte ki gelişimini de okumuş olduk abi  :grin: okurken tebessüm de ettirdin. Ne demek istediğini de anladım ve sen yaz abi. Güzel yazıyorsun  :alkis:
Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 11 Ocak 2023, 23:03:59
Kitabınız şimdilik olmasa da bu satırları okumak bile mutluluk verici.
Her insan ayrı bir dünya. Yazanın sezip, hissedip, düşünüp süzdükleri ile okuyan için de dile gelmeyene dil olan, kendinden bir şeyler keşfedildiği veya bir kelime dahi olsa fark edişe kavuşabildiği ile şanslı olabilir.
Montaigne'nin Denemeler'inde diyordu ki:
''Okumak geçmiş dönemin yazarları ile sohbettir.''
 Kitabı bazen kendisi için değil okuyucunun sohbeti için de yayınlama okuyana çok şey katar. Yalnızlığına ses, anlam arayışına yanıt da içerebilir.
Tabi ki bu sadece benim serzenişim. Şanslı gruptanım, okuyabiliyorum. :rose:
Ama niçin daha çok insana da bu şans verilmesin.  :hih:
Yine öze müptela bir özgünlükle harika anlatım. :alkis:
Teşekkür ederiz.


Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 12 Ocak 2023, 08:05:07
Güzel bir serzeniş/yorum teşekkürler @Asrevya:rose:
Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 12 Ocak 2023, 12:24:46
Merhaba forumdaşlar. Şuan da yine yoğun bir iş günündeyim ve Yılmaz Erdaoğanın "Münaşaka" adlı tek kişilik gösterisini izliyordum. Mevzuyu balığa getirdi ve kısaca özet geçeceğim iki anekdotunu anlattı.

Gergeden Mevsimi adlı filmi çekerken verilen bir arada İstanbul Garipçe köyündeki (çok sevdiğim bir köydür) balık restoranlarından birine gidiyorlar. Grupta Monica Belluci de var. Restorandaki akvaryumda köpek balığı görüyor ve çok üzülüyor. Satın alıp denize salmak gibi bir fikir oluşuyor Yılmaz Erdoğan da bunu restoran sahibine söylüyor. Aldığı cevap mealen; siz şimdi iyi biz kötü mü oluyoruz. O akvaryumda Kalkanlar da var ve sizin siparişlerde de 3 Kalkan var. Onları da salayım mı?
Zonguldakta bulunduğu bir zamanda da yine bir balıkçıya denk geliyor ve yunuslara küfür ediyor adam sürekli. Yılmaz Erdoğan dayanamayıp diyor; dayı senin ne alıp veremediğin var yunuslarla bunların sevmeyeni olmaz. Aldığı cevap; bunların bir tanesi günde 250 kilo balık yiyor. Biz koca Zonguldak 1 ton balık tüketemiyoruz, bunların düşmanı da yok ki çıkıp vursun birileri..

Yoruma açık 2 anekdot ama benim aklıma ise yıllarca önce yazdığım bir yazıyı getirdi ve paylaşmak istedim. Her paylaşıma bir bahane bulmak zorunda değilim ama bahane bahanedir.  :D

Parmaklarım düştü yine sanırım. Girizgah yazıdan uzun olmadan kaçtım ben.

*****

Hani her sabah erkenden sahile giden ve karaya vurmuş deniz yıldızlarını tek tek sahile atan amcayı çoğumuz biliriz. Bir sabah dayının biri gelip buna "Ne ayak yahu! Görmüyor musun binlerce var, sen hepsini kurtaramazsın ve bir şey farketmez" der ve bizim amca da yerden aldığı bir deniz yıldızını suya atarak dayıya "şak" diye sokar lafı. "Bak onun için çok şey farketti..."

Güzel bir hikayedir. Dinler, okur ve "hmmm" diye seslerle birlikte ders bile çıkarırız... Ütopiktir ama sonuçta insanları doğruya sevk etmek için iyi niyetle uydurulmuş hoş bir hikayedir de...

"Ütopik" dedim diye itiraz eden sesler duymadım ama duymuş gibi yapıp amcayı bir sabahta ben indireyim okyanus kıyısına...

Amca, sabah erken yine sahilde alır soluğu ve bir de bakar ki sahilde yüzlerce, binlerce palamut karaya vurmuş ve çırpınmakta. Amca hemen kova, kasa, kamyon ne ayarlayabilirse artık ayarlar ve alayını toplamaya başlar. Deniz yıldızı değil bu, palamut yahu!.. Hem nefis bir damak tadı, hemde nakte çevrilecek piyasası var... Yediğini yer, yiyemediğinide satar işte, fena mı?

İlk hikayedeki orjinal amca sadece bir simge ve bunu gerçek hayata uyarladığımızda onun bir matador, bir horoz dövüşçüsü olmadığının veya karısını/sevgilisini aldatmadığının ya da fitne fesat biri olmadığının garantisi yoktur...

Olayı tek boyuta indirerek amcayı kutsallaştıran ve onun iyi yönünü öne çıkaran bir hikaye.

Bunu alıpta şu an ki yaşam formatına uyguladığımızda olaylara bu şekilde yaklaşabilen hoşgörü, sevecenlik veya çevreye duyarlılık ne kadar resme uyar takdir sizin...

Kendimize ait olmayan şeylerde veya bize çok anlamlı gelmeyen konularda çok bonkör ve çok daha hoşgörülü olabiliyoruz...

Önemli olan ekonomik bir getirisi olan veya direkt kendi zevkimizle alakalı konularda karşımızdakilerle neyi ne kadar paylaşabildiğimizdir...

Deniz yıldızlarından 2-3 tanesini belki kurutup saklarız ama gerisi işimize yaramaz ve atarız okyanusa sonrada "onun için farketti" diye ahkam keseriz...

Sıkıysa palamutları atın da göreyim sizi...

*Banemin*
Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 15 Ocak 2023, 08:00:16
@Asrevya dün "Kütüphane Alışkanlığı Güzeldir" başlıklı bir konu açmıştı ve o konu benim de yıllar önce yazdığım alttaki yazıyı aklıma getirdi. E! burası da "Bit Pazarı" olduğuna göre eskilerden eklememin bir mahsuru yok tam aksine başlığın ruhuna bile uyar gibi gibi...

*****

Okumayi yeni sökmüs bir veletken daha, abimler Teksas ve Tommiksi hatim etmislerdi. Armut abilerinin yanina düser lafini bosa ( Sakin böyle bir laf yok, ukalaligina girmeyin. Bana ait ve ilk defa kullaniyorum) cikarmayayim diye bende ufaktan basladim okumaya.

Ama isleri öyle ilerlettim ki, Zagor, Mister No, Kaptan Swing, Kizil Maske, Hale, Jale ve bütün mahalle.........

Gemi aziya almisim "Cüs" diyenim bile yok. Yalnizken yazinca bu mahsuru da var iste.

Neyse konuya bir "U" dönüsü yapmiyorum. Dönmeyi yanlis yorumlayabilecek dis nifaklara malzeme verecek göz varmi bende? 

Okuma aliskanligini böylece edindim ve Jules Verne kitaplarina gecis yaptim. Okudukca yeni hedeflere saldirmaya basladim. Kemalettin Tugcu`nun artik beni ezik bir kıvama kivama getirecegini anlayinca o zamanlar Milliyet yayinlarinin cikardigi Klasiklere gecis yaptim.

Kitaplari o kadar cok ve cabuk tüketiyordumki 5 cocuk babasi isci Mehmet artik yetisemiyordu benim kitap parasina. Oysa hic "yok" dememisti bana.

Ama o zamanlar simdikinden akilli oldugum icin durumu fark etmistim. Simdi tutmayan frenlerim o zamanda tutmuyordu ve care ariyordum.

Önce okudugum kitaplari, mahallenin cocuklarina okutmaya basladim. Hem de gözümün önünde okuturdum. Kimseye kitaplarimi vermezdim, hala da vermem. Oradan topladigim paralarla kitaba yatirimim devam etti.

Ama artik is cigirindan cikmis, para yetistiremez olmustum.
Iste tam bu siralarda yine abim yetisti imdadima ve beni bindirdi bir otobüse.

Günlerden pazardi ve ben abime ne kadar sorduysam da nereye gittigimizi söylemedi. Beyazita gelmistik ve kapalicarsiya dogru yürüyorduk.

Abim "simdi göreceklerine hazir ol" dedi...

Kemerli bir kapidan bir avluya girdik. Sagli sollu bütün avluyu cevirmis kitapcilari görünce kücük dilimi nasil yutmadim hala anlayamadim.

Her tarafa deli gibi saldiriyordum ama fiyatlar elimi yakiyordu.
Yine abim imdadima yetisti ve "Cüs" dedi.

Avludaki kosusturmam bitince beni Sahaflarin arka kapisindan Cinaraltina cikardi.

Iste Cennetteydim... Benim gibi kitap delileri ne var ne yok toplayip gelmisler ve okuduklarini satiyorlar veya takas ediyorlardi.

Isi cözmüstüm ve artik yillarca her pazar gidecegim adres belli olmustu.

Gide gele kitap manyagi dükkan sahipleriylede tanismis ve o kitapcilardaki muhabbetlere takilir olmustum.

Kitap kokusu, demli cay ve kitap delilerinin o sohbetine katilmadiysaniz cok seyi kacirmissiniz...


Her izinde ugrak yerimdir orasi. Türkiye dönüsü yükümün yarisindan fazlasini kaplar kitaplar.

Ama artik Sahaflarin arka kapisindan cikilan avluda, pazar günleri acilmayan tezgahlari özledim.

Simdi orada calinmis, kacak getirilmis cep telefonlari satan ve bu calinti malin parsasini yiyenleri görmek dogal...

Kitaplarin yerine bunlari koydular simdi.

Durmak yok, yola devam...

Okumak yok, calmaya devam...

*Banemin*
Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 15 Ocak 2023, 13:31:03
O kadar mest olarak okudum ki. Kendi çocukluğum ve kütüphane sevdamı buldum okurken.
Ne desem az kalır. Yüreğinize, bilincinize şükranlar sunarım. :rose:

Ayşegül serilerini, resimli masal kitaplarını  okumaya başladıktan sonra kitap hep hayatımdaydı.
İstanbul'da ilkokul zamanı dayım arada bize uğradığında  okuduğu Kızıl Maske, Teksas, Tommiksleri bırakırdı.
Ama bugünkü kitap sevdamın dönüm noktası Kemalettin Tuğcu'dur. Okul kütüphanesinde başlayan bu tutkum okulun sadece sınıflardaki eğitim-öğretim olmadığını da gösterdi.
Sonra Burdur'un Depremevleri'ndeki mahalle kütüphanesi ortaokul ve lise dönemimin en büyük dostuydu.
Babam memur maaşıyla 4 çocuğuna çok kitap alamazdı. Bir gün öğretmenin isteği ile kitapçıdan ona yakın kitabı seçip çıktığımı hatırlıyorum dün gibi. Gümüş Patenler, Mercan Adası, Kimsesiz Çocuk Remi vb. Okuyup bitirdikten sonra bile o dünyada yaşamak ve o bağın sihir gibi devam etmesinin ne demek olduğunu keşfettim.
Damarlarımda hissettiğim ve  iyilerin kazanacağına onunla inandığım Kemalettin Tuğcu'dan dünya kitaplığına geçişim de böyle oldu.
Eşofmanlarımı giyer koşa koşa kütüphaneye girer, raflar arasında ufuksuz dünyayı keşfederdim. (İçimdeki gezgin ruhunun bir nedeni de bu. Ufuklar hep vardı.)
Üniversite için 17 yaşında Burdur'dan Adana'ya geçişim demek tam kütüphaneli olmak demekti. Balcalı'nın Tıp fakültesi kütüphanesi cennetti. En ufak boşluğumda orada saatlerimi geçirirdim.
Merkezdeki Sabancı Kültür Merkezi enfesti. Binanın ortası kütüphane, arkası tiyatro ve geçiş sergi alanıydı.
19 yaşında farklı ufuklara da merak salmıştım. Bir gün kütüphaneci yaşın bu spiritüalist kitaplar için genç diye uyarmıştı.:)
O kütüphane bugünkü merakımın merkezi idi.
Mesleğe başladıktan sonra da okul kütüphaneleri ile iştigalim devam ediyor. Bir okulu en iyi tanıtan yeri kütüphanesidir.

(İçimde kalan bir kitabın sızısı da hâlâ canlıdır. Prag demek o kitap demekti.)


Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 15 Ocak 2023, 14:03:51
Bit pazarına nur yağması böyle bir şey oluyormuş demek ki!. :)

Tetiklenen bu güzel anılarında biraz da pay sahibi olmuşsam ne mutlu bana.

Hemen hemen benzer yollardan geçmişiz sanırım kitap tutkusu konusunda. Ayşegül ben de fazla yoktu ama yine de elime geçenlerden okumuşluğum var. Kemalattin Tuğcu ne kadar çok kişide yer etmiş bir yazar değil mi? Sanki o zamanlar haftalık kitap yazıyordu. Onlarca kitabını okumuşumdur.

Pazarımı güzelleştiren güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler @Asrevya. :rose:

İçinde kalan kitabın sızısını ve onu Praga bağlayışını da hiiiç merak etmedim ki!. :)


Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 15 Ocak 2023, 15:27:07
Sizin keyifli, hisseli anlatımınızın etkisiyle dayanamadım yazdım.:)
Bu bit pazarına girince her konudan yaşanmışlık barındıran anılar hüzmesi etrafa yansıyor. Ama daha ötesi içinde hissesi olan ve mizahı da aksettiren.
Hani bakıp çıkayım diyemiyorsunuz.
Hep olun hep uzun uzun okuyalım. :rose:

17 yaşında Adana'ya ilk geldiğim günlerdi. Şimdi kapanmış olan Arı sineması önünde, işlek caddenin kaldırımında seyyar bir kitap sergisine denk geldim. Okunmuş, ücreti makul bir sürü kitap.
O kitaplara bakmasam olmazdı. Bir tanesini büyük bir merakla seçtim. Kapağındaki resim, ilk mısralar ve yaşanmışlık taşan ikinci dünya savaşının hüznü anlatılıyordu: Prag, güzel şehrim işgal altında....

O kitabı alıp okumaya başladım. Çok ilerleyemeden bir arkadaşım istedi. Kitabı verdim ama geri alamadım.
Kitap kısa bir tanışıklık ile hayatıma girdi ve çıktı.
İsmini hatırlayabilseydim şu an arar muhakkak bulurdum. Onu kaybetmiş olma içimde bir sızıdır.
Okunmuş, eski bir kitaptı. Kitabı alırken kim bilir hangi insanlar severek okudu ve şimdi burada diye düşünüyordum.
Seyyahtan eski bir kitap olarak aldığım ilk eser oydu. Ve elimden daha yeni başlamışken kayıp gitmişti.
Bu kitap o haliyle içindekiler kadar bende hüzün taşır.
Prag o kitaptan sonra benim için daha özel bir şehir oldu.

Baneminin Bit Pazarı... By: Banemin Date: 15 Ocak 2023, 15:46:14
Okurken gülümsedim ve seni gerçekten çok iyi anladım.

Almanya yıllarımda Turgut Özakmanın "19 mayıs 1999 Atatürk yeniden Samsunda" kitabını bulmuş alıp okumuştum. Kim beni nasıl kandırdı ve ikna etti veya bana sorulmadan mı kitaplığımdan alındı hala bilmiyorum. Türkiyeye döndükten yıllar sonra uzunca bir süre aramanın nihayetinde bir kitabevinde denk gelmiş internetten siparişle tekrar sahip olabilmiştim. 

Artık o çocuk Banemin yok ve kitap verebiliyorum isteyenlere ama bazı kitaplar gerçekten özel oluyor benim için onlara gereken özeni göstermeyeceğini düşündüklerimle asla paylaşmıyorum. Bazılarını da geri getirmeleri şartı ile veriyor ve inanmazsın belki ama kime verdiğime dair kayıt bile tutuyorum. 

Çok pisim bu konuda çok pis. :faint:

@Asrevya bir de merak iyi değildir falan derler. Bak meraklı oluşum sayesinde yine kişisel tarihinden bir anını paylaştın ve okumak bana zevk verdi, teşekkürler... :rose:

Baneminin Bit Pazarı... By: Asrevya Date: 15 Ocak 2023, 15:57:57
@Banemin keşke ben de ismini hatırlayabilseydim, benim o kitabım sadece anılarımda şu an. :(
Keyif almasam yazamazdım, ben teşekkür ederim varlığınıza.
Sizi çok iyi anlıyorum, kayıt tutmakta da çok haklısınız.  :rose:

Eylül'de yeni okuluma geçtim. Tatil başlangıcı, tatil, yeni okul telaşı derken bir şeyi hatırladım geçen ay.
Mayıs'ta bir öğretmen arkadaşıma iki kitap vermiştim: Ahmet Ümit Ninatta'nın Bileziği, Frank McCourt Angela'nın Külleri.
Birini 2008 yılında birini 2002 yılında okumuştum.
Benim bir alışkanlığım var, kitabı satırların altını çizerek ve bazen çizdiklerimi bir deftere not alarak okuyorum.
Ne kadar kitabı karalamayın deseler de kendi kitabım ise çizmeden yapamam.
Yıllar sonra baktığımda ise o günlerin seçimini, etkisini, izlerini bulurum.
Mesaj yazarak kitapları sordum. Bir tanesi bana geri dönecek inşallah. Sanırım birini ondan geri alınca bir öğrencime okuması için verdim. Ama kimdi hatırlamıyorum.
Kayıtsız verilen kitaplar mutlaka zamanla azalıyor.