Psikolojide Kavramlar

Psikolojide KavramlarAlgıda Seçicilik Algıda seçicilik insanın algı sürecinde aktif bir rol oynadığı görüşü çerçevesinde ortaya atılmış bir kavramdır. Kavram insanın algı sürecinde pasif olmadığını algı objesini fotoğraf...

Başlatan: Maui - Güncelleme: 25 Haziran 2021, 23:25:25 - Gösterim: 1,349

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Psikolojide Kavramlar


Psikolojide Kavramlar



Algıda Seçicilik

Algıda seçicilik insanın algı sürecinde aktif bir rol oynadığı görüşü çerçevesinde ortaya atılmış bir kavramdır. Kavram insanın algı sürecinde pasif olmadığını algı objesini fotoğraf gibi algılamadığını görmek istediği gibi gördüğünü yeni verileri mevcut kategorilerine uydurduğunu önyargı ve stereo-tiplerinden etkilendiğini önceki tutum ve görüşlerini destekleyici enformasyonlara duyarlı olduğunu ve benzeri hususları ifade etmektedir.

Seçici algı konusu pek çok kez laboratuvar ortamında ve gerçek yaşamda incelenmiştir. Örneğin Bruner ve Postman (1949) oyun kanlarıyla düzenledikleri deneyde bazı kartları hatalı bir renkle boyayarak örneğin kırmızı sinek dörtlüsü sunmuşlar ve deneklerin bu tür kartları sunuluşlarından farklı algıladıklarını (örneğin siyah sinek dörtlü veya kırmızı kupa dörtlü gibi) saptamışlardır.

H. Cantrill'in II. Dünya Savaşı öncesindeki kitle paniği incelemesi de klasik bir çalışma olarak anılabilir. Cantrill savaş öncesi radyodan yayınlanan ve dünyanın Marslılar tarafından işgalini konu alan radyo piyesine insanların tepkilerini araştırmıştır. Piyesi radyo haberleri olarak algılayan ve Marslıların saldırısını gerçek sanarak sokaklara dökülen pek çok Amerikalı kendileriyle yapılan görüşmelerde şu tür ifadelerde bulunmuşlardır:

1) Pencereden baktım cadde arabalarla doluydu; insanların kaçmakta olduğunu düşündüm

2) Pencereden baktım; sokakta hiç bir araba yoktu; bir yerlerde trafiğin tıkandığını düşündüm

3) Pencereden baktım herşey eskisi gibiydi; Marslıların henüz bizim sokağa gelmediğini düşündüm gibi.
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Algısal Belirginlik



Algısal belirginlik (saliency), uyaranların kendi bağlamı içinde dikkati çeken bir niteliğidir. Kognitif işlemlerde, bir durumun bazı yanları daha çok dikkate alındığında, benzer durumlarda tercihen tekrar ele alınması beklenir, bu yanlar algısal olarak belirgin (salient) veya rölyefli olarak nitelenir.

İnsanlar da kendi çevrelerinin bağlamı içinde rölyefli olabilir. Örneğin bir grupta farklı bir etnik gruptan olan kişi veya bireyin algı alanında Öne çıkan, kendini dayatan biri, algısal planda daha kabarmış, baskın ya da yüksek rölyefe sahip durumdadır.
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Algısal Değişmezlikler


İnsan algısında, nesne algılamaya ilişkin kuvvetli eğilimin yanı sıra büyük bir istikrarlılık (stability) vardır. Bir adamın boyu size doğru yaklaştıkça değişiyor gibi görünmez, halbuki gözün ağtabakasına (retina) düşen imge gittikçe büyümektedir. Tabak bir açıdan bakıldığında çembere, diğer açıdan bakıldığında elipse benzemez; halbuki ağtabakaya düşen imgeler bunlardır.

Pencerenin önünde durduğunuzda, bunun ağtabakadaki imgesi dikdörtgen şeklindedir; yandan baktığınızda ise imge bir yamuk şeklini alır. Ancak siz pencereyi dikdörtgen olarak görmeye devam edersiniz. Bütün bu değişik durumlar, nesnenin daha önce öğrenilmiş olan nitelikleriyle görüldüğünü örneklemektedir. Fiziksel uyarımdaki farklılıklara rağmen, nesnelerin görüntüleri algı düzeyinde değişmez kalır. Bu tür istikrarlılığa algısal değişmezlik (perceptual constancy) denir.

Şekil Değişmezliği

Yukarıda verilen tabak ve pencere örnekleri, şekil değişmezliği (shape constancy) ilkesiyle ilgilidir. Ne olduğunu bildiğimiz bir nesnenin şekli, ne taraftan bakarsak bakalım hep aynı kalır. Diğer bir deyişle; değişik açılardan bakılan aşina (familiar) nesneler şekilleri bakımından değişmez olarak algılanır. Burada önemli olan aşinalıktır veya nesnenin neye benzemesi gerektiği konusundaki bilgimizdir. Herhangi bir nedenden ötürü nesneyi tanıyamamamız halinde şekil değişmezliği söz konusu olamaz.

Büyüklük Değişmezliği

Nesne uzaklaştıkça bunun ağtabakadaki imgesi gittikçe küçülür. Halbuki normal olarak insanlar nesneleri hep aynı büyüklükte görürler. Bu olaya (phenomenon) büyüklük değişmezliği (size constancy) denir. Bu değişmezlikte iki etkenin etkisi vardır. Bunlardan ilki, şekil değişmezliğinde de söz konusu olan, nesnenin aşinalığı veya kişinin nesnenin niteliği konusunda daha önce öğrendikleridir. Bir erkek erkek olarak algılanmışsa; bizden ne kadar uzakta olursa olsun, boyu değişmez bir biçimde algılanacaktır. Bir diğer etken uzaklıktır (distance).

Eğer bir nesne aşina değilse veya herhangi bir büyüklükte olabiliyorsa, örneğin bir sayfa veya kaya gibi, büyüklük değişmezliği ancak nesnenin ne kadar uzakta olduğu bilinerek korunabilir. Bu durumda uzaklık ipuçları önem kazanır. Eğer bir derinlik ipucu şekilde olduğu gibi yapay olarak değiştirilmişse, büyüklük değişmezliği kaybolur. Şekilde büyük zarf daha uzakta ve bu nedenle de, daha "büyük" gibi görünmektedir; gerçekte ise bu zarf "küçük" zarftan daha yakındadır. Bu hilenin nasıl sağlandığı, şeklin açıklamasında anlatılmaktadır.



Büyüklük değişmezliği, derinlik ipuçlarının tersine bir etki vereceği şekilde değiştirilmesiyle ortadan kalkmıştır. Bu zarflar aynı büyüklüktedir ve gerçekte "büyük" zarf "küçük" zarftan çok daha yakındadır. Daha uzakta olarak görülmesinin nedeni; bunun gri kartın, gri kartın da "küçük" zarfın arkasında gibi görünmesidir. Fakat gerçekte gri kart iki zarf arasında değil, bunların arkasındadır. "Büyük" zarfın köşesi kesilmiş olduğu için bu kart "büyük" zarfın önünde gibi görünmektedir. (Fundamental Photographs.)

Parlaklık Değişmezliği

Algısal değişmezlik parlaklığın algılanılışı için de geçerlidir; nesnelerin beyazlık, grilik veya siyahlık dereceleri algısal düzeyde değişmezlik gösterir. Parlaklık değişmezliği (brightness constancy) nesnenin üzerine düşen ışık miktarından bağımsızdır, insanlar örneğin kömürü, ay ışığında da, parlak güneş ışığı altında da siyah olarak görürler; aynı koşullarda kar ise daima beyaz olarak görülür. Bu olayın nedeni; algılanan parlaklığın, parlaklık açısından nesnenin zemine olan oranına bağlı olmasıdır. (Wallach, 1963). Normal hallerde bu oran, aydınlatma koşulu ile etkilenmeksizin hep aynı kalır. Işık miktarının azaltılması veya çoğaltılması, nesne ve zeminin her ikisini de daha parlak veya daha mat yapar; böylece insanlar nesnenin parlaklığını değişmez biçimde algılarlar
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Benzer Konular (4)

Clicky