Baneminin Bit Pazarı...

Merhaba Forumsevergiller. Banemin hayırlı işler diler. (Bir zamanlar Demirbank adıyla varolmuş ve radyoda program aralarında sürekli "Demirbank hayırlı işler diler" spotuyla çevreyi rahatsız eden slogandan...

Başlatan: Banemin - Güncelleme: 24 Aralık 2022, 13:48:25 - Gösterim: 1,649

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Yazının tarihte ki gelişimini de okumuş olduk abi  :grin: okurken tebessüm de ettirdin. Ne demek istediğini de anladım ve sen yaz abi. Güzel yazıyorsun  :alkis:
Kerem imza


Deli tarafıma denk gelmeyin, zira orada ben bile hükümsüzüm...

Kitabınız şimdilik olmasa da bu satırları okumak bile mutluluk verici.
Her insan ayrı bir dünya. Yazanın sezip, hissedip, düşünüp süzdükleri ile okuyan için de dile gelmeyene dil olan, kendinden bir şeyler keşfedildiği veya bir kelime dahi olsa fark edişe kavuşabildiği ile şanslı olabilir.
Montaigne'nin Denemeler'inde diyordu ki:
''Okumak geçmiş dönemin yazarları ile sohbettir.''
 Kitabı bazen kendisi için değil okuyucunun sohbeti için de yayınlama okuyana çok şey katar. Yalnızlığına ses, anlam arayışına yanıt da içerebilir.
Tabi ki bu sadece benim serzenişim. Şanslı gruptanım, okuyabiliyorum. :rose:
Ama niçin daha çok insana da bu şans verilmesin.  :hih:
Yine öze müptela bir özgünlükle harika anlatım. :alkis:
Teşekkür ederiz.

Değeri Değere Değen Kavrar...

Güzel bir serzeniş/yorum teşekkürler @Asrevya:rose:

12 Ocak 2023, 12:24:46 #23 Son düzenlenme: 12 Ocak 2023, 12:33:23 Banemin
Merhaba forumdaşlar. Şuan da yine yoğun bir iş günündeyim ve Yılmaz Erdaoğanın "Münaşaka" adlı tek kişilik gösterisini izliyordum. Mevzuyu balığa getirdi ve kısaca özet geçeceğim iki anekdotunu anlattı.

Gergeden Mevsimi adlı filmi çekerken verilen bir arada İstanbul Garipçe köyündeki (çok sevdiğim bir köydür) balık restoranlarından birine gidiyorlar. Grupta Monica Belluci de var. Restorandaki akvaryumda köpek balığı görüyor ve çok üzülüyor. Satın alıp denize salmak gibi bir fikir oluşuyor Yılmaz Erdoğan da bunu restoran sahibine söylüyor. Aldığı cevap mealen; siz şimdi iyi biz kötü mü oluyoruz. O akvaryumda Kalkanlar da var ve sizin siparişlerde de 3 Kalkan var. Onları da salayım mı?
Zonguldakta bulunduğu bir zamanda da yine bir balıkçıya denk geliyor ve yunuslara küfür ediyor adam sürekli. Yılmaz Erdoğan dayanamayıp diyor; dayı senin ne alıp veremediğin var yunuslarla bunların sevmeyeni olmaz. Aldığı cevap; bunların bir tanesi günde 250 kilo balık yiyor. Biz koca Zonguldak 1 ton balık tüketemiyoruz, bunların düşmanı da yok ki çıkıp vursun birileri..

Yoruma açık 2 anekdot ama benim aklıma ise yıllarca önce yazdığım bir yazıyı getirdi ve paylaşmak istedim. Her paylaşıma bir bahane bulmak zorunda değilim ama bahane bahanedir.  :D

Parmaklarım düştü yine sanırım. Girizgah yazıdan uzun olmadan kaçtım ben.

*****

Hani her sabah erkenden sahile giden ve karaya vurmuş deniz yıldızlarını tek tek sahile atan amcayı çoğumuz biliriz. Bir sabah dayının biri gelip buna "Ne ayak yahu! Görmüyor musun binlerce var, sen hepsini kurtaramazsın ve bir şey farketmez" der ve bizim amca da yerden aldığı bir deniz yıldızını suya atarak dayıya "şak" diye sokar lafı. "Bak onun için çok şey farketti..."

Güzel bir hikayedir. Dinler, okur ve "hmmm" diye seslerle birlikte ders bile çıkarırız... Ütopiktir ama sonuçta insanları doğruya sevk etmek için iyi niyetle uydurulmuş hoş bir hikayedir de...

"Ütopik" dedim diye itiraz eden sesler duymadım ama duymuş gibi yapıp amcayı bir sabahta ben indireyim okyanus kıyısına...

Amca, sabah erken yine sahilde alır soluğu ve bir de bakar ki sahilde yüzlerce, binlerce palamut karaya vurmuş ve çırpınmakta. Amca hemen kova, kasa, kamyon ne ayarlayabilirse artık ayarlar ve alayını toplamaya başlar. Deniz yıldızı değil bu, palamut yahu!.. Hem nefis bir damak tadı, hemde nakte çevrilecek piyasası var... Yediğini yer, yiyemediğinide satar işte, fena mı?

İlk hikayedeki orjinal amca sadece bir simge ve bunu gerçek hayata uyarladığımızda onun bir matador, bir horoz dövüşçüsü olmadığının veya karısını/sevgilisini aldatmadığının ya da fitne fesat biri olmadığının garantisi yoktur...

Olayı tek boyuta indirerek amcayı kutsallaştıran ve onun iyi yönünü öne çıkaran bir hikaye.

Bunu alıpta şu an ki yaşam formatına uyguladığımızda olaylara bu şekilde yaklaşabilen hoşgörü, sevecenlik veya çevreye duyarlılık ne kadar resme uyar takdir sizin...

Kendimize ait olmayan şeylerde veya bize çok anlamlı gelmeyen konularda çok bonkör ve çok daha hoşgörülü olabiliyoruz...

Önemli olan ekonomik bir getirisi olan veya direkt kendi zevkimizle alakalı konularda karşımızdakilerle neyi ne kadar paylaşabildiğimizdir...

Deniz yıldızlarından 2-3 tanesini belki kurutup saklarız ama gerisi işimize yaramaz ve atarız okyanusa sonrada "onun için farketti" diye ahkam keseriz...

Sıkıysa palamutları atın da göreyim sizi...

*Banemin*

@Asrevya dün "Kütüphane Alışkanlığı Güzeldir" başlıklı bir konu açmıştı ve o konu benim de yıllar önce yazdığım alttaki yazıyı aklıma getirdi. E! burası da "Bit Pazarı" olduğuna göre eskilerden eklememin bir mahsuru yok tam aksine başlığın ruhuna bile uyar gibi gibi...

*****

Okumayi yeni sökmüs bir veletken daha, abimler Teksas ve Tommiksi hatim etmislerdi. Armut abilerinin yanina düser lafini bosa ( Sakin böyle bir laf yok, ukalaligina girmeyin. Bana ait ve ilk defa kullaniyorum) cikarmayayim diye bende ufaktan basladim okumaya.

Ama isleri öyle ilerlettim ki, Zagor, Mister No, Kaptan Swing, Kizil Maske, Hale, Jale ve bütün mahalle.........

Gemi aziya almisim "Cüs" diyenim bile yok. Yalnizken yazinca bu mahsuru da var iste.

Neyse konuya bir "U" dönüsü yapmiyorum. Dönmeyi yanlis yorumlayabilecek dis nifaklara malzeme verecek göz varmi bende? 

Okuma aliskanligini böylece edindim ve Jules Verne kitaplarina gecis yaptim. Okudukca yeni hedeflere saldirmaya basladim. Kemalettin Tugcu`nun artik beni ezik bir kıvama kivama getirecegini anlayinca o zamanlar Milliyet yayinlarinin cikardigi Klasiklere gecis yaptim.

Kitaplari o kadar cok ve cabuk tüketiyordumki 5 cocuk babasi isci Mehmet artik yetisemiyordu benim kitap parasina. Oysa hic "yok" dememisti bana.

Ama o zamanlar simdikinden akilli oldugum icin durumu fark etmistim. Simdi tutmayan frenlerim o zamanda tutmuyordu ve care ariyordum.

Önce okudugum kitaplari, mahallenin cocuklarina okutmaya basladim. Hem de gözümün önünde okuturdum. Kimseye kitaplarimi vermezdim, hala da vermem. Oradan topladigim paralarla kitaba yatirimim devam etti.

Ama artik is cigirindan cikmis, para yetistiremez olmustum.
Iste tam bu siralarda yine abim yetisti imdadima ve beni bindirdi bir otobüse.

Günlerden pazardi ve ben abime ne kadar sorduysam da nereye gittigimizi söylemedi. Beyazita gelmistik ve kapalicarsiya dogru yürüyorduk.

Abim "simdi göreceklerine hazir ol" dedi...

Kemerli bir kapidan bir avluya girdik. Sagli sollu bütün avluyu cevirmis kitapcilari görünce kücük dilimi nasil yutmadim hala anlayamadim.

Her tarafa deli gibi saldiriyordum ama fiyatlar elimi yakiyordu.
Yine abim imdadima yetisti ve "Cüs" dedi.

Avludaki kosusturmam bitince beni Sahaflarin arka kapisindan Cinaraltina cikardi.

Iste Cennetteydim... Benim gibi kitap delileri ne var ne yok toplayip gelmisler ve okuduklarini satiyorlar veya takas ediyorlardi.

Isi cözmüstüm ve artik yillarca her pazar gidecegim adres belli olmustu.

Gide gele kitap manyagi dükkan sahipleriylede tanismis ve o kitapcilardaki muhabbetlere takilir olmustum.

Kitap kokusu, demli cay ve kitap delilerinin o sohbetine katilmadiysaniz cok seyi kacirmissiniz...


Her izinde ugrak yerimdir orasi. Türkiye dönüsü yükümün yarisindan fazlasini kaplar kitaplar.

Ama artik Sahaflarin arka kapisindan cikilan avluda, pazar günleri acilmayan tezgahlari özledim.

Simdi orada calinmis, kacak getirilmis cep telefonlari satan ve bu calinti malin parsasini yiyenleri görmek dogal...

Kitaplarin yerine bunlari koydular simdi.

Durmak yok, yola devam...

Okumak yok, calmaya devam...

*Banemin*

15 Ocak 2023, 13:31:03 #25 Son düzenlenme: 15 Ocak 2023, 13:39:48 Asrevya
Baneminin Bit Pazarı...


O kadar mest olarak okudum ki. Kendi çocukluğum ve kütüphane sevdamı buldum okurken.
Ne desem az kalır. Yüreğinize, bilincinize şükranlar sunarım. :rose:

Ayşegül serilerini, resimli masal kitaplarını  okumaya başladıktan sonra kitap hep hayatımdaydı.
İstanbul'da ilkokul zamanı dayım arada bize uğradığında  okuduğu Kızıl Maske, Teksas, Tommiksleri bırakırdı.
Ama bugünkü kitap sevdamın dönüm noktası Kemalettin Tuğcu'dur. Okul kütüphanesinde başlayan bu tutkum okulun sadece sınıflardaki eğitim-öğretim olmadığını da gösterdi.
Sonra Burdur'un Depremevleri'ndeki mahalle kütüphanesi ortaokul ve lise dönemimin en büyük dostuydu.
Babam memur maaşıyla 4 çocuğuna çok kitap alamazdı. Bir gün öğretmenin isteği ile kitapçıdan ona yakın kitabı seçip çıktığımı hatırlıyorum dün gibi. Gümüş Patenler, Mercan Adası, Kimsesiz Çocuk Remi vb. Okuyup bitirdikten sonra bile o dünyada yaşamak ve o bağın sihir gibi devam etmesinin ne demek olduğunu keşfettim.
Damarlarımda hissettiğim ve  iyilerin kazanacağına onunla inandığım Kemalettin Tuğcu'dan dünya kitaplığına geçişim de böyle oldu.
Eşofmanlarımı giyer koşa koşa kütüphaneye girer, raflar arasında ufuksuz dünyayı keşfederdim. (İçimdeki gezgin ruhunun bir nedeni de bu. Ufuklar hep vardı.)
Üniversite için 17 yaşında Burdur'dan Adana'ya geçişim demek tam kütüphaneli olmak demekti. Balcalı'nın Tıp fakültesi kütüphanesi cennetti. En ufak boşluğumda orada saatlerimi geçirirdim.
Merkezdeki Sabancı Kültür Merkezi enfesti. Binanın ortası kütüphane, arkası tiyatro ve geçiş sergi alanıydı.
19 yaşında farklı ufuklara da merak salmıştım. Bir gün kütüphaneci yaşın bu spiritüalist kitaplar için genç diye uyarmıştı.:)
O kütüphane bugünkü merakımın merkezi idi.
Mesleğe başladıktan sonra da okul kütüphaneleri ile iştigalim devam ediyor. Bir okulu en iyi tanıtan yeri kütüphanesidir.

(İçimde kalan bir kitabın sızısı da hâlâ canlıdır. Prag demek o kitap demekti.)

Değeri Değere Değen Kavrar...

15 Ocak 2023, 14:03:51 #26 Son düzenlenme: 15 Ocak 2023, 14:06:18 Banemin
Bit pazarına nur yağması böyle bir şey oluyormuş demek ki!. :)

Tetiklenen bu güzel anılarında biraz da pay sahibi olmuşsam ne mutlu bana.

Hemen hemen benzer yollardan geçmişiz sanırım kitap tutkusu konusunda. Ayşegül ben de fazla yoktu ama yine de elime geçenlerden okumuşluğum var. Kemalattin Tuğcu ne kadar çok kişide yer etmiş bir yazar değil mi? Sanki o zamanlar haftalık kitap yazıyordu. Onlarca kitabını okumuşumdur.

Pazarımı güzelleştiren güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler @Asrevya. :rose:

İçinde kalan kitabın sızısını ve onu Praga bağlayışını da hiiiç merak etmedim ki!. :)


Sizin keyifli, hisseli anlatımınızın etkisiyle dayanamadım yazdım.:)
Bu bit pazarına girince her konudan yaşanmışlık barındıran anılar hüzmesi etrafa yansıyor. Ama daha ötesi içinde hissesi olan ve mizahı da aksettiren.
Hani bakıp çıkayım diyemiyorsunuz.
Hep olun hep uzun uzun okuyalım. :rose:

17 yaşında Adana'ya ilk geldiğim günlerdi. Şimdi kapanmış olan Arı sineması önünde, işlek caddenin kaldırımında seyyar bir kitap sergisine denk geldim. Okunmuş, ücreti makul bir sürü kitap.
O kitaplara bakmasam olmazdı. Bir tanesini büyük bir merakla seçtim. Kapağındaki resim, ilk mısralar ve yaşanmışlık taşan ikinci dünya savaşının hüznü anlatılıyordu: Prag, güzel şehrim işgal altında....

O kitabı alıp okumaya başladım. Çok ilerleyemeden bir arkadaşım istedi. Kitabı verdim ama geri alamadım.
Kitap kısa bir tanışıklık ile hayatıma girdi ve çıktı.
İsmini hatırlayabilseydim şu an arar muhakkak bulurdum. Onu kaybetmiş olma içimde bir sızıdır.
Okunmuş, eski bir kitaptı. Kitabı alırken kim bilir hangi insanlar severek okudu ve şimdi burada diye düşünüyordum.
Seyyahtan eski bir kitap olarak aldığım ilk eser oydu. Ve elimden daha yeni başlamışken kayıp gitmişti.
Bu kitap o haliyle içindekiler kadar bende hüzün taşır.
Prag o kitaptan sonra benim için daha özel bir şehir oldu.
Değeri Değere Değen Kavrar...

Okurken gülümsedim ve seni gerçekten çok iyi anladım.

Almanya yıllarımda Turgut Özakmanın "19 mayıs 1999 Atatürk yeniden Samsunda" kitabını bulmuş alıp okumuştum. Kim beni nasıl kandırdı ve ikna etti veya bana sorulmadan mı kitaplığımdan alındı hala bilmiyorum. Türkiyeye döndükten yıllar sonra uzunca bir süre aramanın nihayetinde bir kitabevinde denk gelmiş internetten siparişle tekrar sahip olabilmiştim. 

Artık o çocuk Banemin yok ve kitap verebiliyorum isteyenlere ama bazı kitaplar gerçekten özel oluyor benim için onlara gereken özeni göstermeyeceğini düşündüklerimle asla paylaşmıyorum. Bazılarını da geri getirmeleri şartı ile veriyor ve inanmazsın belki ama kime verdiğime dair kayıt bile tutuyorum. 

Çok pisim bu konuda çok pis. :faint:

@Asrevya bir de merak iyi değildir falan derler. Bak meraklı oluşum sayesinde yine kişisel tarihinden bir anını paylaştın ve okumak bana zevk verdi, teşekkürler... :rose:

15 Ocak 2023, 15:57:57 #29 Son düzenlenme: 15 Ocak 2023, 16:08:10 Asrevya
@Banemin keşke ben de ismini hatırlayabilseydim, benim o kitabım sadece anılarımda şu an. :(
Keyif almasam yazamazdım, ben teşekkür ederim varlığınıza.
Sizi çok iyi anlıyorum, kayıt tutmakta da çok haklısınız.  :rose:

Eylül'de yeni okuluma geçtim. Tatil başlangıcı, tatil, yeni okul telaşı derken bir şeyi hatırladım geçen ay.
Mayıs'ta bir öğretmen arkadaşıma iki kitap vermiştim: Ahmet Ümit Ninatta'nın Bileziği, Frank McCourt Angela'nın Külleri.
Birini 2008 yılında birini 2002 yılında okumuştum.
Benim bir alışkanlığım var, kitabı satırların altını çizerek ve bazen çizdiklerimi bir deftere not alarak okuyorum.
Ne kadar kitabı karalamayın deseler de kendi kitabım ise çizmeden yapamam.
Yıllar sonra baktığımda ise o günlerin seçimini, etkisini, izlerini bulurum.
Mesaj yazarak kitapları sordum. Bir tanesi bana geri dönecek inşallah. Sanırım birini ondan geri alınca bir öğrencime okuması için verdim. Ama kimdi hatırlamıyorum.
Kayıtsız verilen kitaplar mutlaka zamanla azalıyor.
Değeri Değere Değen Kavrar...

Benzer Konular (5)

383

Yanıtlar: 0
Gösterim: 4336

382

Yanıtlar: 13
Gösterim: 6325

706

Yanıtlar: 0
Gösterim: 700

3642

Yanıtlar: 0
Gösterim: 509

Clicky